Afgani’nin Vahdet Anlayışına İhtiyacımız Var

Abone Ol

Merhum Cemalettin Afgani’nin yaşadığı döneme benzer bir dönem yaşıyor bugün İslam ümmeti… O zamanlar da Müslüman halklar, İslam dünyası; Haçlıların, Batılı sömürgeci güçlerin istilası, saldırısı altındaydı. Osmanlı ayakta durmaya çalışıyor, İslam ülkeleri bir bir işgale uğruyordu.
Amerika ve israilin liderliğindeki Siyonist Cephe İslam ümmeti için gittikçe daha büyük ve daha yakın bir tehlike olmaya başladı. Artık sadece İran İslam Cumhuriyeti, Lübnan, Yemen ve Filistin’e yönelik saldırıları, saldırı tehditlerini dillendirmiyorlar. Türkiye’yi de tehdit ediyorlar. Türkiye ile sınır komşusu olan Hıristiyan ülkelerle askeri ittifaklara girip Türkiye’nin güvenliğini tehdit ediyorlar. Suriye’yi tamamıyla parçalayıp küçük lokmalar halinde yutma planları yapıyorlar. Kovuldukları Afganistan’a tekrar geri dönme hayalleri kuruyorlar. Tehdit dilini Irak’ın, Katar’ın, Mısır’ın, Pakistan’ın ve diğer İslam ülkelerinin üzerinden eksik etmiyorlar. Ve bu tehdidi her fırsatta hayata geçirme konusunda ciddi oldukları da bilinen bir gerçek.
Müslümanlar bu korkunç Haçlı-Siyonist istila karşısında birleşmek zorundalar, vahdet ve ittihadı kuşanmak zorundalar. Gerçek, samimi, pazarlıksız, İslami, amasız, fakatsız, ümmetin kurtuluşunu hedefleyen bir vahdet… Merhum Cemaleddin Afgani’nin anladığı manada bir vahdet…
Afgani, öyle bir vahdet anlayışına sahipti ki, hiçbir kavmi, mezhebi kaygıyı ön plana çıkarmıyordu. O vahdeti İslam için, İslam dünyası için, ümmet için istiyordu. Kendini ümmetin vahdetine, kardeşliğine o kadar adamıştı ki şimdi bile onun hangi kavimden olduğu, hangi mezhebe mensup olduğu konusu tartışmalı. Bazıları onun Afganlı, diğer bazıları ise İranlı olduğunu düşünüyor. Yine bazı araştırmacılara göre o Şii, başka bazı araştırmacılara göre ise Sünni…
Afgani’ye hangi kavimden, milletten olduğu sorulduğu zaman, “Ben İslam milletindenim” diye cevap veriyordu. Mezhebi sorulduğu zaman da “Müslümanlardanım” diyordu. Kavminden, mezhebinden asla bahsetmiyordu. Ülke ülke, şehir şehir dolaşıp Müslümanları, Müslüman halkları, Müslüman yönetimleri işgalci Batılı sömürgecilere karşı direnişe, birliğe, vahdete çağırıyordu.
Müslümanlar, Afgani’nin bu çizgisini takip etmek zorundadırlar. Zaman milliyetimizi, kavmimizi, mezhebimizi ön plana çıkarma, vahdet olacaksa benim liderliğimde olsun deme, ancak ben Müslümanları birleştirebilirim iddiasında bulunma zamanı değildir. Her türlü ihtilafı, bağnazlığı, kavgayı bir kenara bırakıp her türlü meşru fırsattan yararlanıp Siyonist cepheye karşı birleşme, birlikte hareket etme, güç birliği yapma zamanıdır.