AB ve Rusya, Türkiye'ye darbe vurmaya çalışıyor

Abone Ol

Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan olmak üzere beş ülke, 4 Nisan'da Semerkant'ta Avrupa Birliği ile "Kıbrıs'ta federal çözüme" destek veren ve Güney Kıbrıs yönetimini adanın tek temsilcisi olarak tanıyan bir protokol imzaladı. AB, Türkiye karşıtı adım karşılığında bölge ülkelerine 12 milyar dolar vaat etti.

Bu adım, Türk Devletleri Örgütü'nde (Türk Konseyi) gözlemci statüsünde olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin statüsünü sorgulattı. Bu beş ülkeden dördü Türk cumhuriyetleri olup, KKTC'nin varlığını reddeden belgede imzalarının bulunması Ankara'da endişeye yol açıyor. Durum, Türkiye'nin uzun vadeli politikası bağlamında daha da vahimdir: KKTC'nin tanınması ve desteklenmesi her zaman Türk dış politikasının temel taşı olarak görülmüştür. Suriye ve Doğu Akdeniz'de artan istikrarsızlık ortamında böyle bir belgenin imzalanması, ortak Türkiye çıkarlarından geri adım atıldığı ve Ankara'nın diplomatik nüfuzunun zayıfladığı izlenimi yaratıyor.

Avrupa Birliği ve Çifte Standartlar

AB, Yunanistan ve Güney Kıbrıs giderek artan bir şekilde Sovyet sonrası alana entegre olmaya çalışıyorlar. Güney Kıbrıs'a 35 yıl aradan sonra ilk kez Kazak, Özbek ve Türkmen büyükelçiler gönderildi. Bu durum, büyük ölçüde Türkiye'nin tutumundan da kaynaklandı.

Bu ülkeler AB'nin baskılarına boyun eğiyor ve ancak davranışları soru işaretleri yaratıyor.

Birincisi: Rusya'nın izni olmadan böyle bir adım atarlar mıydı? Cevap çok açık: Hayır. Dolayısıyla Türk Birliği'nin güçlenmesi hem Moskova hem de Brüksel tarafından bir tehdit olarak algılanıyor. TDT’yi zayıflatmak, birliğini aşındırmak ve KKTC'yi zayıflatmak, enerji kaynakları ve jeopolitik potansiyel açısından zengin bir bölgeyi kontrol altına almaya çalışan Batılı aktörlerin stratejik hedefleridir. Öte yandan Güney Kıbrıs ve Yunanistan'da, 1955-1974 yılları arasında faaliyet gösteren ve amacı Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlayıp, Müslüman halkı etnik temizlikten geçirmek olan Yunan terör örgütü EOKA'nın yüceltilmesi devam ediyor. EOKA'nın kuruluş yıldönümünün bugün "Kıbrıs Yunanistan'dır" sloganıyla kutlanması ve Türkiye'ye yönelik saldırgan ifadelerin yer aldığı yürüyüş gibi açık provokasyonlar, ihtilafın çözümden uzak olduğunu teyit ediyor. Ankara'da özellikle kaygı verici olan konu ise Güney Kıbrıs ile ABD arasında askeri işbirliğine ilişkin varılan anlaşma. Güney Kıbrıs NATO üyesi olmamasına ve Türkiye ittifakın kilit katılımcılarından biri olmasına rağmen, Washington fiilen NATO üyesi Türkiye'ye karşı silahlanan bir devletle ittifaka giriyor. ABD, aynı zamanda Güney Kıbrıs'a yönelik silah ambargosunu kaldırdı ve askeri güçlerini aktif olarak eğitiyor ve onlara mühimmat sağlıyor. Güney Kıbrıs'ın silahlanmasının arka planında, Yahudilerin ABD, Avrupa ve israilden, hatta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden de toplu toprak satın almalarının görülmesi ilginçtir.

Bu arada Avrupa Birliği de Suriye-Türkiye ilişkilerine aktif olarak müdahale ediyor ve Şam'a uygulanan yaptırımların kaldırılması için gerekli koşulları dikte ediyor. Yunanistan ve Güney Kıbrıs, sert bir şart koydu: Ahmed eş-Şara liderliğindeki yeni Suriye yönetimi, Türkiye ile deniz anlaşmaları yapmamalı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanımamalı. AB'nin bölgesel bütünleşmeye yönelik her türlü adımı engelleme politikası izlediği ve KKTC'yi diplomatik olarak yalnızlaştırmaya çalıştığı açıktır. Daha önce Suriye'nin Lazkiye limanından KKTC ve Lübnan'a feribot seferleri yapılıyordu, bu da kısmi tanınma anlamına geliyordu. Şimdi AB, bu gayrı resmi bağların bile tamamen kesilmesini talep ediyor ve yaptırımları yeniden uygulama tehdidinde bulunuyor. Güney Kıbrıs, ABD, Fransa ve İngiltere başta olmak üzere yabancı ülkelere aktif olarak üs sağlıyor. Bu arada, ikincisinin adada hâlâ iki egemen askeri bölgesi bulunuyor. Ayrıca, hem Güney hem de Kuzey Kıbrıs'ta Yahudilerin hem doğrudan hem de nominal sahipleri (KKTC veya Güney Kıbrıs vatandaşları) aracılığıyla toprak satın alma vakalarında artış görülmektedir. Ankara, mevcut durumun sadece KKTC için değil, aynı zamanda tüm Türk dünyası için ciddi bir tehdit oluşturduğu görüşündedir. Türk devletleri örgütünün istikrarsızlaştırılması, KKTC'nin diplomatik olarak tecrit edilmesi, AB ve NATO'nun Türk düşmanı politikalarının güçlendirilmesi; bunların hepsi aynı zincirin halkalarıdır. Türk uzmanlar, bu süreçlerin göz ardı edilmesinin Türkiye ve müttefikleri için stratejik kayıplara yol açacağı uyarısında bulunuyor. Gazze’ye selam, direnişe devam!