Düşmanla savaşırken; düşmanın kural tanımazlığı, ahlaktan yoksunluğu, soykırımcı saldırganlığı, kalleşliği, katliamcı politikası, işgalci mantığı, kadın ve çocuklara, bebek ve yaşlılara, hastane ve okullara, mescitlere ve diğer ibadet yerlerine yönelik bombardımanları vs. hiçbirisi garip gelmiyor. Savaştığın düşmanın tıynetini biliyorsan, ondan gelecek her türlü savaş suçunu, soykırım girişimini, seni teslim olmaya zorlayacak her türlü ağır silah kullanımını ve akla gelebilecek her türden psikolojik baskı unsurunu devreye koyabileceğini baştan kabul etmiş olursun. Bu sebeple düşmandan gelen, her zaman bèminnet görülür.
İslam savaş hukukunu uygulayan Müslümanlar haricinde, her düşmanın, ama özellikle Yahudilerin her türlü kahpeliği yapabilme kapasitesi vardır. Bu sebeple HAMAS, terörist israilin savaş suçunu işleyeceğini, soykırımdan çekinmeyeceğini, kadın ve çocuklara acımayacağını, açlığı bir silah olarak kullanacağını üç aşağı beş yukarı biliyordu. HAMAS için asıl can yakan, terörist israilin saldırganlığı değil, dost bildiklerinin duyarsızlığı, vurdumduymazlığı, korkaklığıdır. Can yakmanın ötesinde sırta hançer saplama anlamına gelen tavır, dostların direkt veya dolaylı olarak düşmana yardım etmesidir. Bunlardan çok daha vahimi ise kendinden bildiklerinin düşmandan daha düşmanca bir tavır sergilemesidir.
HAMAS, tüm imkânsızlıklara rağmen, karşısında hiçbir ahlak, hukuk, ilke, kural tanımayıp kahpece savaşan terörist israile karşı kahramanca direnişine devam ediyor. HAMAS’ın, direnişini sürdürürken, İslam dünyasının liderlerinden, ama özellikle Arap dünyasından kendisine destek verilmesini beklemesi en doğal hakkıdır. ABD, bir şekilde söz konusu liderlerin kuyruğunu elinde tuttuğu için bu liderlerden açık bir destek vermelerini beklemek, elbette saflık olur. Ancak hiç olmazsa el altından birtakım yardımlarda bulunmalarını, bunu da yapamıyorlarsa Gazze’ye gıda, ilaç ve temiz suyun girmesini temin edecek girişimlerde bulunmalarını beklemek başta HAMAS olmak üzere, Gazze halkı için yüreği yanan her Müslüman’ın hatta her vicdan sahibi insanın hakkıdır.
Maalesef İslam ve Arap dünyasının liderleri HAMAS’ı desteklemek ve Gazze halkına yardım ulaştırmak yerine düşmanlarına direkt veya dolaylı olarak yardım yapmaktadırlar. Diğer liderlerin lakayt kalmasını bir yere kadar anlamak mümkün, ancak Filistin Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas’ın düşmanca tavırlarını anlamak, buna bir isim koymak çok zor.
Geçtiğimiz günlerde işgal altındaki Batı Şeria’da bir toplantı düzenleyen Mahmut Abbas, burada yaptığı konuşmada, katil israilin saldırı ve katliamlarının suçlusu olarak HAMAS’ı göstererek HAMAS için “Köpeğin oğulları” tabirini kullanıp “Elinizdeki esirleri bırakın, silahlarınızı teslim edin, Gazze’nin yönetimini devredin ki israile bahane kalmasın” deme bedbahtlığında bulundu. Aynı Mahmut Abbas, Aksa Tufanı Operasyonunun ilk günlerinde yapılan Arap Birliği toplantısında da görevlerinin israilin güvenliğini sağlamak olduğunu söylemişti.
Terörist israili Gazze’ye saldırtan bahane, HAMAS’ın elindeki esirler ise Batı Şeria’da ve diğer kentlerde yapılan saldırıların, işgallerin, ev yıkmaların, alıkoymaların vs. bahanesi nedir? israilin saldırmak, katliam yapmak, soykırım uygulamak için bir bahaneye ihtiyacı olmadığını her akıl sahibi bilmektedir. HAMAS ile arasındaki siyasi çekişmeleri ne olursa olsun Abbas’ın yapması gereken HAMAS’ı suçlamak değil, halkına yapılan soykırıma tepki göstermek olmalıydı. Eğer Abbas bu sözleri saflığından ya da yaşlılığın verdiği bunamadan dolayı söylemiyorsa, tam bir ihanet içinde olduğunu kabul edip adam yerine de fazla koymadan, Namık Kemal’in diliyle; “Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir/ Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten” demek yeterlidir.
Savaşı, ihaneti, yalnız bırakılmayı çok iyi bilenlerden biri olan Aliya İzzetbegoviç şöyle demişti: “Ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.”