Şikayetle Beslenen Bir Toplum

Abone Ol

Geçenlerde memlekete gittim. Epey zamandır gitmemiştim, bu nedenle insanlarla konuşup sohbet etmek istiyordum. Ve birçok insan ile sohbet etme fırsatını buldum. Sohbet esnasında birçok insandan defalarca aynı şeyi duydum: Şikayet. Her konudan, her durumdan, her mevkiden… Hatta neredeyse mevsimlerden bile şikayet eder hale gelmişiz.

Peki, nasıl oldu da her şeyden şikayet eden bir topluma dönüştük? Böyle bir toplumun bireyleri, topluma ne kadar katkı sunabilir? Takdiri size bırakıyorum. Ancak ortada açıkça görülen bir gerçek var: Toplum olarak mevcut halimizden memnun değiliz. Hatta geleceğe dair endişelenerek bu konuda da şikayet söz konusu edildi insanlar tarafından.

Peki, bunun temelinde yatan sebep ne? Bence en büyük sebep, Allah’ın bizlere verdiği sayısız nimetin kıymetini bilemememiz.

Eğer sahip olduklarımızın değerini bilseydik, zamanın da kıymetini bilir; onu en güzel şekilde değerlendirmeye çalışırdık. Sofralarımızda bulunan altı yedi çeşit yemeğe burun kıvırmak yerine, şükrederdik. Oysa biz ne yapıyoruz? Bir tabak yemek için yüzlerce kilometre yol gidip, “en iyisi orada” diyerek çorba içmeye gidiyoruz. Bu, nimetin değerini bilmemek değil de nedir?

Bir fabrika sahibi düşünün: Üç yüz kişiye ekmek kapısı olmuş, ama sorduğunuzda o da kendi halinden memnun değil. Oysa bir günlüğüne kendi işçisinin yerine geçse, belki de haline şükrederdi ve şikayetçi olmazdı.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün...

Koca hanımından, hanım kocasından şikayetçi. Patron işçiden, işçi patrondan şikayetçi. Fakir yoksulluğundan, zengin ise çok yemekten midesinin rahatsızlığından şikayetçi. Baba evlattan, evlat babadan şikayetçi. Arkadaş arkadaşından, vatandaş idareciden, idareci vatandaştan şikayetçi. Herkesin bir şikayeti var. Fakat kimse dönüp aynadan kendine bakmıyor. Baksa bile aynadan bile şikayetçi olurdu, çünkü hakikati kabullenemeyen bir hale geldik.

Asıl mesele şu: Neden günümüz insanı bu kadar şikayetçi duruma geldi?

Cevap aslında çok açık… Şükretmeyi unuttuk. Kanaat etmeyi unuttuk. Sahip olduklarımıza değil, sahip olamadıklarımıza odaklandık. Hayatı bir yarışa çevirdik, mutlu olmak yerine hep daha fazlasını istedik.

Oysa şikayet etmek kolay, sorumluluk almak zordur. Ama unutmayalım ki değişim, sadece sorumluluk alındığında başlar. Belki de önce kendimize şu soruyu sormalıyız:
“Ben ne kadar şükrediyorum? Elimdekilerin kıymetinin ne kadar farkındayım?”

Toplum olarak yeniden şükretmeyi, kanaat etmeyi ve sahip olduklarımızın değerini bilmeyi öğrenebilirsek; işte o zaman şikayet eden değil, şükreden bir toplum haline geliriz.

Ve unutmayalım:
Şikayet, kalbi yorar. Şükür ise ruhu besler.

Ahmet Yıldırım