• DOLAR 32.49
  • EURO 34.775
  • ALTIN 2491.241
  • ...

Osmanlı`nın son yılları...

“Hasta adam” nitelemesinin yapıldığı dönemler.

Ulaslararası bir toplantıda “En güçlü devlet hangisi?” diye sorulur.

Her diplomat kendi ülkesinin faziletlerinden dem vurmaya başlar.

Osmanlı adına toplantıda bulunan Keçecizade Fuat Paşa ise şöyle der:

“Efendiler, en güçlü devlet Osmanlı`dır.

Zira yıllardır siz dışardan, biz içerden yıkmaya çalışıyoruz.

Ama bir türlü beceremiyoruz.”

Sanırım tarih bu yönde bir kez daha tekerrür etti.

Otuz yıldır altın vuruşlarını yapmak için bugünü bekleyen ürkütücü, karanlık ihanet şebekesinin darbe teşebbüsü ile bu adeta ispatlanmış oldu.

Ne ki tuzak kuranların en hayırlısı olan Allah Tebareke ve Teala, insi şeytanların tuzağını boşa çıkardı.

Aslında darbe mekaniğinin işlediği ve adım adım köşe taşlarının döşendiği son derece belli idi.

Bunu zaman zaman hatırlattığımızda ise “Geçti o dönemler, muz cumhuriyeti mi burası?” deniliyordu.

Sonradan paralel adı verilen Gülen grubunun ne menem bir yapı olduğu ve nasıl küresel bir piyon olduğunu anlatmaya çalıştığımızda hemen susturuluyor ve “İmanlı insanlara dil uzatmayın!” cevabı ile karşılaşıyorduk.

“Suriye bir tuzaktır, aman yapmayın eylemeyin!” dediğimizde Esed ve İran`ın etkisinde olmakla suçlanıyorduk.

“Çözüm süreci yanlış gidiyor, bindiğiniz dalı kesiyorsunuz!” dediğimizde bakkal dükkanı ile AVM işletmeciliği arasındaki farka dair nasihatler işitiyorduk.

Hatta 6-8 Ekim olayları ve 27 Aralık 2014 Cizre katliam girişiminin PKK-FETÖ ortaklığı ile gerçekleşen iç savaş provaları olduğunu en yüksek sesle dile getirdiğimizde “Acılardan rant devşirmek”le suçlanıyorduk.

Ve saire... Ve saire...

Allah şahit, bunları birilerini suçlamak veya “Biz demiştik!” kolaycılığına kaçmak için söylemiyorum.

Öyle olsa idi, ilk andan itibaren bütün tabanımızla meydanlarda olmaz, “Hadi ne haliniz varsa görün!”derdik.

Ama tarihe, halka ve en önemlisi de Hakk`a karşı olan sorumluluğumuzun gereği olarak “Milleti alçakça vuran darbelere ve onlara alkış dağıtan kahpelere” karşı bedeli ne olursa olsun direndik ve direnişe devam ediyoruz.

O halde gelin ve birbirimizi dinleyelim artık.

Çünkü bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Coğrafyamızı Sudan, Yemen, Libya, Suriye ve Irak`a dönüştürme çabalarını görelim.

6-8 Ekim 2014`ten bu yana bir iç savaş provası ve provokasyonu ile karşı karşıya olduğumuzu bilelim.

Dostlarımızı ve düşmanlarımızı tanıyalım.

Aynı gemide yaşayan insanlar olarak geminin daha iyi yol alması adına yaptığımız dostça eleştirileri gemiyi delmeye çalışma şeklinde anlamayalım.

Gelin bu görünür görünmez ortakları olan “İşbirlikçi-emperyalist darbe”yi milat olarak kabul edelim.

Saflarımızı biraz daha genişletelim ve sıkı tutalım.

Cemil Meriç merhumun şu sözünü bundan sonra stratejimiz haline getirelim:

“Bu ülkede ilerici-gerici, sağcı solcu yoktur.

Namuslular ve namussuzlar vardır!”

Darbeye karşı çıkarak namuslular cephesinde yerini alan her meslek ve meşrepten insanla “Namussuzlara Karşı Namuslular Koalisyonu” oluşturalım.

İnanç, kimlik, ideoloji farkı gözetmeden.

Adalet temelinde, hür ve adil bir toplum düzeninde evet, ortak noktamız bu olsun!

Ve tankların üzerine çıkarak, ölüme adeta meydan okuyarak ölümsüzlüğe koşan her kesimden kahramana karşı böylece belki vefa ve minnet borcumuzu ödemiş oluruz.

Şehitleri rahmet ve minnetle yad ediyor, ailelerine sabr-ı cemil niyaz ediyor, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Selam ve dua ile...