• DOLAR 32.513
  • EURO 34.78
  • ALTIN 2423.348
  • ...

Psikolojide bireyin içinden gelen, birbiriyle bağdaşmayan (birbirine zıt) ve bireyi iki ayrı yöne çeken güdülerin birbiriyle olan savaşı ‘çatışma` olarak ifade edilmektedir. Bu çatışmalar değişik şekil ve türde olmaktadır. Bizim ilgilendiğimiz  ‘istenmeyen iki durumun çatışması`dır.

İstemeyen iki durumun çatışmasında (kaçınma-kaçınma)istenmeyen ve ortadan kaldırılması gereken iki veya daha fazla seçenekten birini tercih etmek zorunda kalmaktır. Seçeneklerin tümü zarardır ama bunların dışında bireyin önünde farkı bir tercih de yoktur. Örneğin: Bir insanın ya zindan ya da sürgün tercihi arasında bırakılması, çok ağır bir işte çalışmaya zorlanması veya işsiz kalması gibi.  Böyle bir durumda birey zararlılardan en az zararlısını tercih etmek zorunda kalır. Tabiri caizse ölümlerden ölüm beğenmek ya da fıkıh literatüründeki ismiyle ‘ehven-i şer`in tercih edilmesi.

Emperyalist güçler oyun kurucu olduklarından itibaren Müslümanlara istemedikleri ve ölümcül olan seçenekleri sunmaktalar. Ya bana itaat edeceksin ya da size hayat hakkı yok.  Oyunda benim sana verdiğim rolü oynayacaksın ya da oyunun dışında kalacaksın. Ya doğu ya batı, ya komünizm ya da kapitalizm,  ya İşid ya da Pyd.  Yok mu bunun ortası veya başka bir seçenek? Böyle bir yola başvurduğun an seni bitirmek için düğmeye basılır, hainler, işbirlikçiler devreye girer. En son çare kendisi devreye girer.  İslam devrimi sonrası İran`a, Hamas, İhvan ve diğer İslami hareketlere yapılanlar bunun pratikteki halidir.

Suriye`deki iç savaş altı yıldır devam ediyor. Burada ilan edilmemiş bir dünya savaşı yaşanmaktadır. Komşu ülkelerden tutun süper güçlere, ismini haritada bulmakta zorlandığımız ülkelere kadar tüm dünya burada. Bu ülkelerin tümü ama direk ama dolaylı olarak bilfiil sahadalar. Savaş başladığı andan itibaren Türkiye geri dönülmemek üzere tüm kartlarını Esad`ın gitmesi üzerine kullandı. Düştü düşecek derken Esad`ın gitmesini isteyen veya istiyor gözüken İsrail, Amerika ve diğer ülkeler dahi Esad`ın kalması için çalıştılar. İslam ümmetinin başına bir de ne olduğu belirsiz Işid belasını sardılar. Amerika, ya benim kara gücüm olarak Işide karşı savaşacaksın ya da Pyd`nin devletine razı olacaksın seçeneklerini Türkiye`nin karşısına koydu.  Suriye`nin bir bataklık olduğunu gören Türkiye, Suriye`ye girmemekte diretti. Bu diretme karşısında sonraları bir komplo olduğu ortaya çıkan Rusya uçağını da düşürünce tamamen Suriye denkleminin dışında kaldı ve olan biteni izlemekle yetindi. Bu arada ülkesinde bombalar patlıyor, hendekler kazılıyor, Amerika`nın pyd`ye verdiği silahlar Nusaybin, Cizre ve diğer yerlerde Pkk`ya karşı yapılan operasyonlarda ele geçiyordu. Bu da yetmezmiş gibi askeri darbe ile cumhurbaşkanı Erdoğan kendi askerlerince öldürülmeye teşebbüs edildi. Bunların hepsi Amerika`nın kendisine verdiği rolü beğenmeyip kendine yeni roller biçen Erdoğan`a karşı yapılıyordu.

Bütün bunları gören Erdoğan, son bir manevra ile Rusya ile yeniden temasa geçerek ilişkileri düzenledi. Ardından İran ile yakınlaşmaya ve Suriye ile altan alta görüşmeye ve ilişki kurmaya başladı. Bu temaslar hemen meyvesini vermeye başladı ki Suriye sınırına yaklaşamayan Türk savaş uçakları sınırı geçerek Işid ve Pyd`yi bombaladı. Karadan tanklarla Cerablus`a girdi.  Daha önce Suriye topraklarında bir adım atmasını kabul etmeyeceğini tehditlerle ilan eden İran`dan ses çıkmadı. Türkiye`ye gelen ABD başkan yardımcısı Joe Biden, Ankara`ya gelişinde Vali yardımcısı tarafından karşılandı. Bu alışık olunan bir durum değildi. Tavırlarında pek rahat olmayan, somut şeyler ifade etmekten ziyade suçluluk psikolojisiyle hükümete ve Erdoğan`a övgü ve methiyeler düzen Biden,  kendisini ele veriyordu.

Bundan sonra ne olacak? Türkiye Suriye topraklarında nereye kadar ilerleyecek,  ne zamana kadar kalacak? Cerablus son nokta mı yoksa başlangıç mı? Türkiye-Suriye ilişkileri ne olacak, Amerika Suriye`den tamamen sökülüp atılacak mı? Bütün bunlar herkesin merak ettiği sorular. Belki kısa bir süre sonra demek ki böyle de olabiliyormuş, bu kadar mazlum insanın ölmesine, çocukların yetim kalmasına, şehirlerin harap olmasına gerek yokmuş mu diyeceğiz? Bütün bunları zamanla birlikte göreceğiz. Ama şunu kesin olarak gördük ki Müslümanlar birlik olur, Allah`a dayanır, küresel güçler arasındaki dengelerden istifade eder, kendi sorunlarına kendi çözümlerini uygularlarsa bu topraklarda ne emperyalistler ne de işbirlikçileri at oynatabilir.