• DOLAR 32.553
  • EURO 35.494
  • ALTIN 2330.477
  • ...

Kürtçe `de “Mere ned nava şer dabe, şer xweşe/ kavganın içerisinde değilsen kavga güzeldir” diye bir atasözü vardır. Hele bu kavga, kendi düşmanların arasında oluyor ve sen de seyrediyorsan daha hoş ve keyif verici olsa gerek.

İslam ümmetinin parçalanması, birbirinden kopuk onlarca ülkeciklere bölünmesi, aralarına suni ihtilaf ve sorunlar sokularak birbirleriyle savaştırılması Müslümanlar için tam bir felaket ve yıkım oldu. Tüm enerjilerini birbirleriyle harcayan Müslümanların perişan hali düşmanlarınca yeterli görülmemiş olmalı ki tekrar tekrar parçalara bölünmeye çalışılıyor.  Bilad-ı Şam`ın küçük bir parçası olan Suriye, üçe-dörde, Bağdat eyaleti olarak isimlendirilen Irak üçe bölündü, bölünecek. Yemen`de, Sudan`da, Libya`da aynı senaryolar devreye sokulmaya çalışılıyor. Belki yarın bu bölünmeler de yeterli görülmeyecek. Birbirine düşman kanton ve şehir devletlerine bölünecek.

Akan Müslüman kanı, yakılan-yıkılan, yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynakları talan edilen İslam beldeleri, maalesef Batı dünyasını hiç ilgilendirmedi, kadın ve çocukların arşı inleten feryat ve figanları onları insaf ve vicdana getirmedi. Ne de olsa bunun müsebbibi ve baş aktörü kendileri ve uygulamış oldukları sözüm ona çözüm reçeteleri idi. Batı dünyasının terörizm ve teröriste karşı olduklarını ifade eden açıklamalarına bakılıp da kanılmasın. Karşı oldukları terörist ve terörizm değil,  terörizmin kendi topraklarını, şehirlerini,  faaliyet alanı olarak kullanmasına karşılar. Yoksa savaş ve terörizmin İslam beldelerini viraneye çevirmesine, içerisinde rükû ve secdede olan Müslümanlarla birlikte camilerin patlatılmalarına karşı olmadılar.  Bunu direk veya dolaylı olarak desteklediler, ateşi söndürme yerine ha bire körüklediler. Ölen bunca masum için bir gün olsun ‘hepimiz Bağdat`ız, Şam`ız, Halep`iz, Ankara`yız, Kahireyiz, Halepçe`yiz, İslamabad`ız, Myanmar`ız, Esma`yız, Yasin`iz, Riyad`ız, Kürt Aylan bebeğiz,  demediler ve demeyecekler de.  Ama söz konusu kendileri olunca ‘Hepimiz Paris`iz, Brüksel`iz, Charlie Hebdo`yuz` diye meydanlarda devasa yürüyüşlerle haykırdılar.

Bir mahallede bir köyde büyük bir yangın var ise o köylülere ve mahalle sakinlerine düşen hep birlikte o yangını söndürmek ve gerekli tedbirleri almaktır.  Yangın her tarafı kaplamışken, tek başına evini, işyerini korumak akıl kârı değil ve korunamaz da.  İslam beldelerindeki özellikle Suriye`deki beş yılı aşkındır devam eden yangın büyüdükçe büyüdü. Büyük bir köy haline gelen dünyamızda internet, sosyal medya aracılığıyla sınırları ve coğrafyaları aşarak Avrupa`yı da yakmaya başladı. Suriye`de Işid`in merkezi olan Rakka`da Arapçadan sonra en çok konuşulan dilin Fransızca olduğu söyleniyor. Avrupalı veya Avrupa vatandaşı olan binlerce kişi savaşmak, öldürmek, kendini patlatmak için Suriye`ye aktı. Kimse buna engel olmadı. Avrupa`dan çıkmalarına izin verildi,  göz yumuldu, teşvik edildi. Ne de olsa orada ölecek ve Avrupa`da kendi radikallerinden, delilerinden masrafsız kurtulmuş olacaktı. Ama gel gör ki böyle olmadı. Gidenlerin bir kısmı geri geldi, sosyal medya aracılığıyla akrabalarıyla, arkadaşlarıyla ilişkiler kuruldu, etkilenmeler oldu, tecrübeler paylaşıldı.  Suriye`nin Avrupa`ya, Şam`ın Paris`e, Halep`in Brüksel`e o kadar da uzak olmadığı görüldü.

Batı dünyasının Müslümanlara karşı asırlardır devam eden barbarca uygulama ve zulümlerine karşın kin ve nefretle dolmuş yığınlarca genç vardı. Bu kin ve nefret;  cihat, şehadet ve cennetle yoğrulup süslenince kendini patlatmaya hazır yüzlerce insan emir bekler hale geldi. İslam`ın vasat çizgisine muhalif tekfirci örgüt ve düşüncelere gün doğdu. İşte Paris, işte Brüksel ve korku içerisinde sıranın kendilerine gelmesini bekleyen Avrupa başkentleri…

Batı dünyası huzur içinde yaşamak ve gelecek nesillere iyi bir dünya bırakmak istiyorsa Müslümanlara karşı olan insanlık dışı tutum ve uygulamalarından, sömürgeci politikalarından derhal vazgeçmeli, kendi insanlarına üzüldükleri gibi, Müslümanların da acılarını paylaşmalı, yürekleri sızlanmalıdır. Avrupa`nın güvenliği kendi sınırlarından değil,  Suriye`den, Iraktan, Türkiye`den, Mısır`dan başlar. Buraları huzurlu ise oraları da huzurlu olur. Müslümanlar mutlu ise onlar da mutlu olur.

Yoksa kaybeden kendileri olacaktır.