Muharrem ve Aşura`dan bize kalanlar

Ekleme: 09.10.2016 17:55:00 / Güncelleme: 09.10.2016 17:55:00 / Araştırma
Destek için 

Mehmet Emin Özmen / Doğruhaber / Araştırma

HARAM AYLAR:

Allah, zamana yemin etti. Birçok müfessire göre; “Andolsun asra” diye başlayan surede, kasem edilen şey zamandır. İslam`ın özel kıldığı bazı zaman dilimleri vardır. Allah`ın kitabını indirmeye başladığı “Kadir” veya Peygamberini huzura kabul ettiği “Miraç” geceleri bunlardan bazı gecelerdir.

Buna benzer mübarek aylar da mevcuttur. Ramazan ve Muharrem gibi. Konu ile ilgili Tevbe Suresinin 36. ayeti şöyledir: “Allah`ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. Bu dosdoğru bir dindir. O aylarda kendinize zulmetmeyin. Fakat sizinle topyekûn savaşan müşriklerle de topyekûn savaşın! Allah`ın muttakilerin yanında olduğunu bilin.”

Ayetin haram olarak belirlediği aylar, Araplar arasında kadimden beri kabul gören zaman dilimleriydi. Bunlar Muharrem (Birinci), Recep (Yedinci), Zilkade (On birinci) ve Zilhicce (On ikinci) aylarıdır. Bu dört ayın hürmeti eskiden beri bilinir ve bu aylarda savaşmak haram sayılırdı.

Bunlardan özel olarak Muharrem ayı, adını da “hürmet edilen” veya “haram kılınmış” anlamlarından alarak farklı bir yerdedir. Yani haram aylar genel olarak bu aya ad olarak verilmiş.

TARİHSEL SÜREÇ:

Muharrem ayının 10`u “Aşura” olarak bilinmektedir. İlahi dinler, Aşura gününe özel anlamlar yükleyerek, önemli olayların başlangıcının bu günde olduğunu iddia etmişlerdir. Kaynaklarımızda da bu tür olayların başlangıcı olarak 10 Muharrem`e işaret edilmektedir. Bunlardan bazıları;

•Hz. Adem (as)`in tevbesinin kabul edilmesi,

•Hz. Nuh (as)`ın gemisinin kurtuluşa ererek, Cudi Dağına oturması,

•Hz. Musa (as)`ın taraftarları ile birlikte Firavun`un zulmünden kurtulmaları gibi hadiselerdir.

Bunların dışında başka konular da sayılmakla birlikte, çoğu delilsiz rivayetleri esas alan ve dayandıkları sağlam bir temel olmadıklarından burada yazmaya gerek duymadık.

Belirtilen olaylardan bazılarının Yahudi kaynaklı olduğunu ve Resulullah (sav) tarafından da kabul edildiklerini belirtmemiz gerekecek. Her ne kadar Kureyş`in eskiden beri Muharrem orucunu tuttukları söylense de, asıl olarak Hz. Peygamber (sav)`in bu oruca Medine`de başladığı hadis kitaplarımızda mevcuttur.

“Hz. Peygamber (sav) Medine`ye geldiğinde, Yahudilerin Aşura günü oruç tuttuklarını gördü. “Bu nedir?” diye sordu. “Bu hayırlı bir gündür. Allah`ın İsrail oğullarını düşmanlarından kurtardığı, bu sebeple de Musa`nın oruç tuttuğu gündür” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav); “Ben Musa‟ya sizden daha lâyığım.” buyurdu ve hem kendisi bu günde oruç tuttu, hem de başkalarına oruç tutmalarını emretti.” (Buhârî, Savm, 69; II, 251; Müslim, Savm, 127; I, 795)

Ancak bazı sahabeler “Ey Allah`ın Resûlü, bu gün, Yahudilerin ve Hıristiyanların hürmet gösterdikleri bir gündür.” dediler. Bunun üzerine Resûlullah, “Gelecek yıl inşallah Muharremin dokuzuncu gününde de oruç tutacağız” dedi. Ertesi yıla ulaşamadan Resûlullah vefat etti. (Müslim, Sıyâm, 133; I, 797-798)

Kısacası bu günün kutsiyetini kabul ederek oruç tutulmasını emreden Peygamber, kendileri ile diğer din mensupları arasında farklılığın olmasını da istemiş ve Muharrem ayının 10`u ile birlikte 9 veya 11. gününde de oruç tutulmasını istemiştir. Böylece Hz. Musa`yı tasdik etmekle birlikte, zamanın Yahudilerinin onu gerçek manada temsil etmediğini de vurgulamıştır.

HİCRET:

Muharrem ayı aynı zamanda Hicri takvimin başlangıç ayıdır. Bilindiği üzere Peygamberimiz (sav) miladi 622 yılında Mekke`den Medine`ye hicret etti. Hz. Ömer (ra)`ın hilafetine kadar genellikle “Fil yılı” milat olarak kabul edilirdi. Fakat Hz. Ömer (ra), İslami takvimin başlangıcı olarak bu olayı esas almış ve Hicri denilen takvimi 1 Muharrem`den başlatmıştır.

Tabi Hicret, Peygamber (sav) ve ashabın, Mekkeli müşriklerin zulmünden kurtulduğu gün olarak da kabul edilebilir. Ancak İslam dininin devletleşmesi ve yeryüzünde bir kara parçasında, artık Allah`ın kanunlarının uygulanır olması bu günü daha bir anlamlı hale getirmektedir.

Buradan çokça düşülen bir yanlışı belirtmekte fayda görüyoruz. Hicri takvimin başlangıcı Muharrem olarak belirlendiğinden, Peygamber (sav)`in bu ayda hicret ettiği yanlış bilgisi birçok kişide mevcuttur. Oysa Peygamber (sav) Muharrem ayında değil, Rebilu`l-Evvel ayında hicret etti. Hz. Ömer (ra) hicretin yapıldığı miladi 622 yılını baz alarak, kameri aylara dokunmadan, yani bu takvimde yer alan Muharrem`i olduğu gibi birinci ay olarak kabul etti. 

KERBELA 

Emevilerin ikinci Hükümdarı Yezid zamanında, Hicri 61, Miladi 680 yılının 10 Muharrem`inde, Kerbela çölünde, Hz. Peygamber (sav)`in kızının oğlu ve “Reyhanım!” diye kokladığı torunu Hz. Hüseyin (ra) şehid edildi. Bu olay yıllarca Müslümanların gönlünü dağladı. İslam tarihinin en acıklı günü olarak genel matemlere sebep oldu.

Sonuç olarak yukarıda saydığımız ve genellikle sevinçli olaylar vesilesi ile günümüzde “Aşure” diye çorbasını yiyerek tatlı tatlı kutladığımız günlere, Kerbela matemi de katılmış oldu.

Peki, bu durumlardan hangisi bize miras olarak kaldı? Bayram mı yoksa matem mi?

Hz. Musa (as)`ın zulümden kurtuluşu, Hz. Peygamber tarafından oruç tutularak yâd edilmiştir. Ramazan orucu farz kılındığında ise Aşura orucu isteğe bağlı hale getirilmiştir. Hicri takvimin başlangıcı kameri aylardan Muharrem ile başlatılmış ve Hz. Hüseyin de 10 Muharrem`de şehid edilmiştir. Elimizdeki en kuvvetli bilgiler bunlar.

Şimdi elimizdeki doneler bizleri neler yapmamız gerektiği hususunda yönlendirmelidir. Çünkü hiç bir zaman bayram şeklinde kutlanmayan; ama olumlu işlerin başlangıcı olarak kabul edilen ve bu nedenle oruç ile yâd edilen Muharrem`in Emevilerce bayram haline dönüştürülmesi olayı ile beri tarafta zulümden kurtuluş, hicret ve şehadet gibi olayların yıldönümü olma özelliği.

Kanaatimce bu gün ihtiyacımız olan mücadele, hicret ve şehadettir.