• DOLAR 32.315
  • EURO 35.115
  • ALTIN 2293.917
  • ...
İŞLERİN ZAHİRİ VE GERÇEĞİ
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

İLİM-İRFAN

İş ve olayların zahir, görünen yüzleri, gerçek iş ve olayları izahatta yetersizdir. Zahir batını, amel niyeti izah edemez.  

Genellikle tam bilgi sahibi olunmayan olaylar duyulduğunda eleştirilir, aleyhte fikir yürütülür, başka şekilde değerlendirilir. Olayın iç yüzü öğrenildikten sonra ise başka karar verilir. 

Musa (a.s.) ile Hızır (a.s.) kıssaları buna güzel bir örnektir. Musa (a.s.) peygamber olduğu, Hızır (a.s.)`a işlerine karışmayacağına dair söz verdiği halde, Hızır (a.s.)`ın zahiren onaylanamaz işlerine sabretmeyip müdahale etmiştir. 

Hızır (a.s.) hikmet boyutunda her ne kadar haklı ise de, Musa (a.s.) da haklıydı; çünkü kendi, gözle görünen boyutunda yani zahirde onu hayrette bırakacak kabul ve tasvip edilemez olaylar oluyordu ve buna müdahale etmesi gerekiyordu. 

Hızır (a.s.) bunun farkına vardı ve vakit geçirmeden Musa (a.s.)`a olanların hikmet boyutunu açıkladı. 

Hızır (a.s.), Musa (a.s.)`a “yolumuz burada ayrıldı” deyip gittiğinde ikisi de vermek istedikleri dersi çoktan vermişti; Hızır (a.s.) yönetici, idareci, Musa (a.s.) yönetilen, idare edilen olarak… 

Kıssa bize şu dersi vermektedir; 

Yönetici ve idareci verdiği iş hususunda yönetilen ve idare edileni bilgilendirmelidir. Hiç kimseden körü körüne bir teslimiyet beklenemez; ancak mahrem, gizli bir şey olsa o başkadır. Görünen o ki, Hızır (a.s.) ile Musa (a.s.) olayı hikmet boyutu olan eğitici ve gizli, mahrem bir olaydır; ancak buradan şu dersi de alıyoruz: bilgilendirilmeden, mahrem olan işleri yaptırmak yaptıran açısından da yapan açısından da sıkıntılıdır. Karanlıkta yürümek gibidir de denebilir. 

Söyleyen belli, söylenen belli ise yönetilen, idare edilen iş daha rahat alır ve uygular. Yapacağı işin ne olduğuna, neden olması gerektiğine de daha rahat inanır. 

Allah u Teâlâ imanı ve İslam`ı yani teslimiyeti bir birinden ayırmıştır. Bunun en güzel örneği; “biz de iman ettik…” diyen bedevilere; “…Siz iman etmediniz, belki teslim oldunuz…” diyerek iman etmeyi ve teslim olmayı tefrik etmiştir. 

Yine İbrahim (a.s.) ve Üzeyir (a.s.)`ın tavırlarında güçlü bir teslimiyet ile birlikte iman da görüyoruz; ancak imanlarının mutmain olması için zahiren bir şeyler görmek istiyorlar. Biliyor, inanıyor; ama bir şeyler de görmek istiyor; hem de Allah`tan… İnsanlardan istemek ise en doğal hak olmalıdır. Oysa bizler genellikle şu hataya düşer, insanlardan kayıtsız şartsız teslimiyet isteriz. Bu ise haliyle çok zor olacaktır.  

Kayıtsız şartsız teslimiyeti oluşturmak, bilinçli ve yerinde müdahaleler geliştirmek ve geciktirmeden izahatlar yapmak ile mümkündür. Bu ise yönetici ve idarecinin işidir. Böylece iman ve İslam pekişecek ve aşılamaz güçler meydana gelecektir.  

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir